12 Ocak 2019 Cumartesi

Otostop

Couchsurfing üzerinden tanıştığım Kat’in, Yokohama’ya trenle yirmi dakika uzaklıktaki evinde iki gece kalmıştım. Daha yeni tanışmış olmamıza rağmen sanki birbirini yıllardır görmeyen iki yakın arkadaş gibi sohbet ederek geçirmiştik bu iki geceyi. Her ne kadar daha uzun süre kalmak istesem de Workaway üzerinden bulduğum hostelde çalışmak için Osaka’ya gitmem gerekiyordu. Yokohama‘dan Osaka’ya hızlı trenle yolculuk 1000 TL’ye, gece otobüsü ile 350 TL’ye mal oluyordu. Tokyo’da yaşadığım maddi felaketten sonra bende her ikisine de verecek para olmadığı için otostop çekmeye karar verdim. 


16 Aralık sabahı erkenden uyandım. Hızlıca bir şeyler atıştırıp Kat’e “I will miss you :(” notunu bıraktıktan sonra evden çıktım. Elimde önceki gece hazırladığım, güzergahımın üzerindeki şehirlerin isimlerinin yazılı olduğu bir karton vardı: Shizuoka, Nagoya ve Osaka. Trene binip dinlenme tesisine en yakın istasyona geldiğimde yanımda ellili yaşlarında birisi belirdi. Bir elimdeki kartona bir de bana baktıktan sonra utana sıkıla yanıma gelip biraz İngilizce daha çok Tarzanca ile bana otostop çekmeye mi gittiğimi sordu. Ben de otostop çekmeye yakındaki dinlenme tesisine gittiğimi söyledim. Ben seni dinlenme tesisine kadar bırakayım dedi. Yolu haritadan bulmuştum ama gene de tamam dedim. Birlikte düştük yola. Yol boyunca kelime kelime anlaşmaya çalışsak da ne o beni anlıyor ne ben onu anlıyordum. Otobanın kenarındaki dinlenme tesisine geldiğimizde kendisine teşekkür ettim. Gider herhalde diye düşünürken içecek satılan makinelerin birisinden bir içecek alıp bana hediye etti ve sallana sallana geldiğimiz yoldan evine doğru gitti. 

Şaşkınlığı üzerimden atıp yüzümde yarısı yalan yarısı gerçek bir gülümseme ile başladım otostopa. Başta dinlenme tesisinin kapısında bekleyip insanlara elimdeki kartonu gösteriyordum. Ama bu şekilde kimseyi bulamayınca dinlenme tesisinin otoban çıkışına gittim. Böylece otobandakilere de kartonu gösteririm diye düşünmüştüm. Biraz da orada bekledikten sonra yanıma yirmili yaşlarında birisi yaklaştı. Gene Tarzanca orada otostop çekemeyeceğimi, bunun yasak olduğunu, dinlenme tesisinin kapısına gitmem gerektiğini söyledi. Ama bütün bunları sinirli bir şekilde değil gayet güler yüzle anlatıyordu. Ben de tamam deyip kapıya geri döndüm. Elimde kartonla bekleyip insanlara gülümserken yanıma bir çift yaklaştı. Osaka’ya gitmediklerini ama Nagoya’ya çok yakın bir yere gideceklerini ve istersem beni de bırakabileceklerini söylediler. Yaklaşık 25 dakika beklemiştim ve yolumun dörtte üçünde beni götürecek bir araba bulmuştum. O kadar mutluydum ki anlatamam. Bana 10 dakika beklememi içeriden bir şeyler alıp geleceklerini söylediler. Beklerken az önce bahsettiğim yirmili yaşlardaki Japon yanıma yaklaştı ve yakındaki marketten aldığı bir tatlıyı hediye edip ben teşekkür dahi edemeden yanımdan uzaklaştı. Şaşkınlıkla elimde tatlıyı tutarken beni götürecek olan çift geldi ve arabaya bindik. 

Yolda çok güzel bir müzik listesi eşliliğinde biraz sohbet etsek de yolun çoğu sessizlik içerisinde geçti. Bu sessizlik anlarında yolun sağındaki dağları ve ormanları izleyip çocukluğumda kurduğum çoğu Yüzüklerin Efendisi’nden ilham alan hayallerimi düşünüyordum. Sonunda hayallerime kavuşmuştum: Hiç bilmediğim bir yerde dağların ve ormanların arasında seyahat ediyordum. Ben bütün bunları düşünürken yaklaşık üç saat geçti ve beni alan çiftle olan yolculuğumuzun sonuna geldik. Beni bahsettikleri yere yakın bir başka dinlenme tesisine kadar götürüp tesisin Osaka çıkışı yönünde bıraktılar. 

Yüzümde bu defa tamamı gerçek olan kocaman bir gülümseme ile dinlenme tesisinin kapısına gittim ve elimdeki kartonu insanlara göstermeye başladım. Ama bu defa ilk baştaki kadar şanslı değildim. Bir buçuk saatten fazla beklememe rağmen kimse beni almadı. Ama başka bir şey oldu. Endonezyalı bir kadın ve Japon eşi yanıma yaklaşıp kim olduğumu, orada ne yaptığımı, nereye gittiğimi, yardıma ihtiyacım olup olmadığını sordu. Ben de İstanbul’da ne yaptığımı, neden geldiğimi, nereye gittiğimi anlattım. Bir süre sohbet ettikten sonra yanımdan ayrıldılar ama 10 dakika geçmeden kadın elinde içecek makinelerinden aldığı bir içecekle geri döndü. Bunu senin için aldık lütfen kabul et dedi. Gerek yoktu teşekkür ederim derken içeceği almak için elimi uzattım. Tam içeceği alırken elime içeceğin arkasına gizlediği 5000 Yen’i sıkıştırdı. Şaşkınlıkla dilenmiyorum, seyahat ediyorum, avukatım falan desem de kadını ikna edemedim. Seyahatine yardımcı olmak istiyoruz deyip parayı elime sıkıştırıp gitti. Yüzümde aptalca bir ifade ile bir gün içerisinde nasıl bu kadar çok güzel insan ile denk geldiğimi anlamaya çalışarak oturduğum yere geri dönüp otostop çekmeye devam ettim.

Birinin beni almasını beklerken bu defada yanıma iki tane üniversite öğrencisi geldi. Onlar da otostop çekiyormuş beni görünce gelip tanışmak istemiş. Bir süre ne yaptığımızdan, okullarımızdan ve Japonya’da otostopun zorluğundan bahsettikten sonra birbirimizin kısmetimizi kapatmayalım diye onlar eskiden otostop çektiği yere geri döndü. Ben de otostopa devam ettim.

Artık umudum iyice tükenmişti. İki buçuk saat olmuştu hava kararıyordu ve üşümeye başlamıştım. Dinlenme tesisinin içindeki bir mağazanın ücretsiz internetini kullanarak en yakındaki tren istasyonuna baktım. Yürüyerek 40 dakika mesafedeydi. Sırtımdaki 13 kilo yükle o yolu yürümek zor olacaktı ama mecburdum. Tam gitsem mi kalsam mı diye düşünürken yanıma yaşlı bir çift yaklaştı. Bana Osaka’ya değil ama Nara’ya gittiklerini istersem beni de oraya kadar götürebileceklerini söylediler. Nara’ya ulaşırsam Osaka’ya gitmek maksimum 25 TL’ye mal olacaktı. Adam gel götürelim dediğinde sevinçten göbek atacaktım neredeyse. Tamam dedim hadi gidelim. Yolda giderken epey bir sohbet ettik. Seyahatlerimden, Türkiye’den, oradaki işimden tutun da adamın oğlunun kilosuna kadar her şeyden sohbet ettik. Konuşurken öğrendim ki adamın adı Kassai’ymiş ve elektrik kontrol paneli üreten bir şirketi varmış. Çocuklarından birisi Tokyo’da diğeri Nara’da yaşıyormuş. Üçüncü ve en küçük çocuğu ise kendisi ile birlikte çalışıyormuş.

Nara’ya yaklaşırken Kassai’nin eşi, bu gece onlarda kalmamı teklif etti. Rahatsızlık vermek istemem falan desem de ısrar ettiler. Benim de açıkçası işime gelmişti. Yağmur yağıyordu ve hava iyice kararmıştı. Gündüz, kuru havada Osaka’ya gitsem daha iyi olur diye düşünüp tamam kalayım dedim. Eve yaklaşırken Kassai bana, gel benim şirketimde çalış saatine 1000 Yen veririm dedi. Şaka yapıyor sandım ama bahsettiği ücret Japonya’da asgari ücretten birazcık yüksek olsa da benim için dudak uçuklatan cinstendi ben de işin ne olduğunu dahi sormadan tamam kabul ediyorum dedim. Bu konuşmadan yarım saat sonra Kassai’nin evine ulaştık. Kassai’nin evi şehrin dışında, iki katlı, içerisine ikiden fazla aracı alabilecek kadar büyük garajı olan bir evdi. O güne kadar kaldığım evlerin tamamı bir ya da iki odalıyken ilk defa hali vakti gerçekten yerinde olan birinin evinde kalacaktım. Bir saniye durup o gün yaşadığım şeyleri, o an bulunduğum yeri ve ertesi gün yapacağım şeyleri düşündüğümde “ne oluyor lan” demekten kendimi alamıyordum.

Aracın içerisindeki eşyaları eve taşıdıktan sonra Kassai’nin, İngilizcesi iyi olmasa da gözleriyle iyi niyetini ve sevecenliğini anlatan eşi yiyecek bir şeyler hazırladı. Yemek yerken bir yandan da onlara Kapadokya’nın, daha önceki seyahatlerimin, ailemin ve arkadaşlarımın fotoğraflarını gösteriyordum. Yarım saat kadar sohbet ettikten sonra Kassai bana sabah 6.30’da uyan 6.45’te işe gideceğiz dedi. O gece, Kassai’nin Tokyo’da yaşayan en büyük oğlunun yatağında uyudum. Uyurken dahi başıma gelenlere anlam veremiyor, bu kadar da şanslı olamazsın kesin bir şeyler ters gidecek diye düşünüyordum. Bütün bu düşüncelere rağmen biraz zor da olsa uyudum ve sabah Kassai’nin söylediği saatte uyandım. Üstümü değiştirip çantamı toparladıktan sonra aşağı indim. Baktım ki Kassai iş konusunda gerçekten ciddiymiş. Günaydın, iyi uyudun mu faslından sonra bir bardak Japon çayı içip işe gitmek için yolda çıktık.

Bütün bu olaylardan sonra bugün, haftanın dört günü hiçbir bilgim ya da eğitimim olmamasına rağmen elektrik kontrol paneli üreten bir şirkette sabah 8.30’dan akşam 18.00’a kadar kablo bağlamaktan tutun da panel kapağı hazırlamaya kadar her türlü işi yapıp seyahatimi finanse etmek için para biriktiriyorum.

Osaka, Japonya



2 yorum:

  1. Yolun ve bahtın açik olsun, yüreginin sesine kulak ver ve ayaklarinin, seni tasidigi yere kadar durma. Durmak istersen veya durman gerekirse, sana her zaman destek olmaya hazır birilerinin oldugunu da aklindan cikarma. Kucak dolusu sevgiler. Bu arada Kassai, seni evlatlik almak isterse, ben haklarimdan feragat edebilirim.

    YanıtlaSil
  2. Yaa tabiki yine gözlerim dolu dolu okudum, çok çok güzel ellerine sağlık, yolun bahtın açık olsun :)

    YanıtlaSil