5 Ocak 2019 Cumartesi

Ben Kimim ?

Sevgili Okuyucu,

Belki de seninle hiç tanışmadık. Bu yüzden sana öncelikle kendimden, daha sonra da neden ve nasıl tek yön bilet ile yola çıktığımdan bahsedeceğim.

Ben Segah Utku Turanlı, 1995 Kayseri doğumluyum. İlk ve orta öğretimimi Kayseri’de tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım(?) ve 14 Eylül 2013 tarihinde İstanbul’a geldim. Hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra avukatlık stajımı İstanbul’un hatrı sayılır hukuk bürolarından birinde başlattım ve tamamladım. Şimdi gelelim asıl konuya.

Neden böyle bir şey yaptım ? İşimi, evimi, sevdiğim insanları neden ve nasıl geride bıraktım ? Yolu sevmeme neden olan ve yola çıkmamı tetikleyen çok fazla şey vardı hayatımda. Şimdi dahi aklıma onlarca farklı şey geliyor: Eski apartmanımız, gittiğimiz piknikler, Yüzüklerin Efendisi, adını hatırlamadığım dünyayı keşfettiğim o bilgisayar oyunu, Tarzan, ailemle gittiğim seyahatler, yağmur kar çamur demeksizin kulaklıkla yürüdüğüm Kadıköy-Üsküdar arası yol, Carl Sagan’ın bir cümlesi… Uyumadan önce kendimi her zaman soğuk ve yağmurlu bir yolda sıcak ve kuru bir yer ararken ya da bilmediğim sokaklarda, patikalarda yürürken hayal ederdim. Çocukken bu hayallerimi dağlarda, mağaralarda ve ormanlarda geçen maceralar süslerken yaşım ilerledikçe belki de okuduklarımın ve izlediklerimin de etkisiyle tren yolculukları, 66. Karayolu, ucuz bir bar ya da oteller süsler hale gelmişti.

Tüm bu hayallerimi düşündüğümde fark ettim ki hiçbirinde bir yere varmıyordum. Yolun kenarındaki bir ağacın altında uyuyordum, bir adaya düşüyordum, bir barda içiyordum ama hiçbirinde bir yere ulaşmıyordum. Fark ettim ki aslında benim hayallerimde “o yer” hiç olmamış. O klişe cümle ile ifade etmek gerekirse benim için önemli olan varmak değil gitmekmiş. Kaybolmak, keşfetmek, ertesi gece nerede uyuyacağını bilmemek, bazen işi şansa bırakmış hayallerim.

Diyeceksin ki tüm bunları fark etti ve bileti aldı. Hayır. Hayalimin ne olduğunu fark ettikten sonra bir hata yaptım: Onları görmezden geldim, bahaneler uydurdum ve hatta onları derinlere çok derinlere gömdüm. Şöyle oldu: Ülkenin kalburüstü üniversitelerinden birinin belki de en iyi bölümünden mezun olmuştum. Arkadaşlarım yavaş yavaş çalışma hayatına atılıyor, konuştukları konular değişiyor ve başka bir hayata adım atıyorlardı. Bu hayat, benim henüz hiç bilmediğim bir hayattı. Onlarla buluştuğum zaman hiç bilmediğim şeyler anlatıyorlardı. Çevremdeki insanlar bana “Ee mezun oldun şimdi ne yapacaksın ? Nerede yaşayacaksın ? Kayseri’ye geri dönecek misin ?” gibi sorular sorar olmuştu. İşte tam bu dönemde kendi kendime “Tamam, hissettiklerin istediklerin hayallerin bunlardı ama artık bu hayat bitti, bu işi yapacaksın o zaman en iyisi ol” dedim. Ve kendimi bu fikre adadım: İyi bir avukat olacaktım. Seyahat için biriktirdiğim ve en zor anımda dahi harcamadığım birikimimi bu hedefe adadım. Kitaplar, kıyafetler derken zaten üç kuruş olan birikimim eridi gitti. Ama bu hedefe ulaşma konusunda iyi de bir başlangıç yaptım. Şehrin en iyi bürolarından birisinde stajımı başlatmıştım, iyi avukatlarla çalışıyor onlardan nasıl iyi bir avukat olunur öğreniyordum.
Gelelim bu hatadan nasıl döndüğüme. Çalışmaya başlayalı daha iki hafta olmuştu. Ofisin dinlenme odasında kendime çay yaparken avukatlardan ikisinin, ki o zamanlar isimlerini dahi bilmiyordum, konuşmasına denk geldim. İçlerinden birisi, diğerine “Burada sıkıştım kaldım, istemediğim bir işi yapıyorum ve bundan kurtuluşum yok. Gittikçe daha da saplanıyorum.” dedi. O an kafamdan silahla vuruldum sanki, tamam silahla vurulduğunda ne olur bilmiyordum ama eminim ki yaşadığım buna çok yakın bir şeydi. Kendi kendime “Segah bu senin iki sene sonraki halin olacak, istemediğin bir işte çalışacaksın ve asla mutlu olmayacaksın. Her zaman pişman olacaksın” minvalinde bir şeyler söyledim.

O an gitme kararı aldım. Henüz çalışmaya başlamamın ikinci haftasındaydım her sabah erkenden uyanmayı, çalışmayı, stresi ve omuzlarıma yüklenen ve dahası da yüklenecek olan sorumlulukları kabul etmek gerekir ki çok da sevmemiştim ama bu aydınlanışa sebep olan şey kesinlikle bunlardan birisi değildi. Bunların hepsine “iyi bir avukat olmak” için katlanabilirdim ama aslında istediğim şey bu değildi. İstediğim şey, bilmediğim sokaklarda kaybolmak, geceyi tekinsiz yerlerde geçirip ertesi gün nerede neler yapacağımı bilmeden rahatsız bir uyku uyumaktı. Beni heyecanlandıran, mutlu eden, kalbimin güm güm atmasına neden olan şey bunlardı. Nereye gideceğimin bir önemi yoktu, önemli olan gidecek olmaktı, önemli olan yola adım atmaktı. Sonrası nasılsa gelirdi.

Bu kararı aldıktan sonra bilet, pasaport ve yaşam giderleri için para biriktirmeye başladım. Yalan söyleyemem stajyer maaşı ile hem hayatta kalmak ve hem de para biriktirmek hiç de kolay olmadı. Zaten çok fazla para da biriktiremedim. Ama amacım çok para ile rahat rahat gezmek olmadığı için bunu sorun olarak da görmedim. Olabildiğince biriktirdim gerisini param bittiği zaman düşünürüm dedim.

Ve işte buradayım. 5 Aralık 2018 günü ailemi, arkadaşlarımı, evimi, işimi, her şeyi geride bırakıp yola çıktım. Seyahatime neden ve nasıl Japonya ile başladığım, gitme kararını aldığım günden bugüne kadar fikirlerimde nasıl değişimler olduğu, gitmeden önceki son günlerde neler hissettiğim, ailemin ve arkadaşlarımın bu kararımı nasıl karşıladığı ise başka bir günün ve yazının konusu. Şimdilik bu kadar.

Sevgili okuyucu, kısaca, kim olduğumu, neden ve nasıl böyle bir karar aldığımı anlattım. Eğer ki bu satırlara kadar sıkılmadan, belki biraz da olsa sıkılarak ama gene de sabırla okuduysan teşekkür ederim. Umarım, önümde uzanan bu yolculuğun tamamında yazdıklarımı okur, fikirlerinle yol gösterir ve yanımda olursun. Sözlerimi Carl Sagan’ın bana ilham olan o cümlesi ile bitirmek istiyorum: “Uzun yol, bizi çocukluğumuzdan kalma unutulmuş bir şarkı gibi çağırıyor.”
Osaka, Japonya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder